28 Ağustos 2016 Pazar


M.E.B 
ÖZEL KAYHAN YÜKSEK ÖĞRENİM  MERKEZ  ÖĞRENCİ YURDU          
Cumhuriyet Mahallesi Kurtuluş Sokak No: 18 / 1 Çan / ÇANAKKALE
İsmail KAYHAN:0 541 277 11 97

Kayhan Öğrenci Yurdu

2012 yılında Çanakkale'nin Çan İlçesinde; Çan Kaymakamı Yakup Tat, Çan Belediye Başkanı Abdurrahman KUZU tarafından M.E.B. Özel Kayhan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdunun açılışı yapılarak faaliyete geçmiştir.

Kayhan Erkek Öğrenci Pansiyonu ve M.E.B Özel Kayhan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdu olarak 2 farklı yurt binamızla hizmet vermekteyiz. Yurdumuzun toplam yatak kapasitesi 100 kişiliktir.


Kayhan, yüksek okula okumaya gelen öğrenciler için her odalarda banyo, wc, kantin, lokal, revir, 2-3-4-6 kişilik odalar mevcut olup parmak izi öğrenci tanıma sistemi bulunmaktadır.

Yurdumuzda 7/24 sıcak su, bütün odalarda ve katlarda 8 Mbits wiriless internet, açık büfe sabah kahvaltısı ve akşam yemeği verilmektedir. Doğalgazlı ısınma sistemi bulunup, bireysel ve ferdi kaza sigortası uygulanmaktadır.

Yurtlarımız Çan ilçesinin tam merkezinde bulunmakta ve çan’ın en önemli caddesi olan PRESTİJ Caddesinin hemen yanında yer almaktadır.. Yurdumuz önünde Hat-3 yüksekokul ring hattı durağı mevcuttur. Yurdumuzda;
2 kişilik odalar 15 m’kare
3 kişilik odalar 20 m’kare
4 kişilik odalar 26 m’kare olarak düzenlenmiştir.

Öğrencilerimiz için her türlü konfor ve rahatlık düşünülmüş olup; akşam yemeklerimiz Türkiye Aşçılar Konfederasyonuna bağlı uzman aşçılarımız tarafından hazırlanmakta siz değerli öğrencilerimizin damak zevkine sunulmaktadır. Televizyon ve dinlenme odamızda da öğrencilerimizin boş vakitleriniz rahatça değerlendirebilecekleri ortamlar hazırladık.

Ayrıntılı Bilgi İçin http://www.kayhanogrenciyurtlari.com İnternet Adresimizden Öğrenebilirsiniz.

Çan Erkek Yurdumuzun Yemekhane ve Dinlenme Odası

Feature image

Öğrencilerimiz için her türlü konfor ve rahatlık düşünülmüş olup; akşam yemeklerimiz Türkiye Aşçılar Konfederasyonuna bağlı uzman aşçılarımız tarafından hazırlanmakta siz değerli öğrencilerimizin damak zevkine sunulmaktadır.

Televizyon ve dinlenme odamızda da öğrencilerimizin boş vakitleriniz rahatça değerlendirebilecekleri ortamlar hazırladık.

Kayhan Erkek Öğrenci Yurtları

Kayhan Erkek Öğrenci Yurdu

2012 yılında Çanakkale'nin Çan İlçesinde; Çan Kaymakamı Yakup Tat, Çan Belediye Başkanı Abdurrahman KUZU tarafından M.E.B. Özel Kayhan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdunun açılışı yapılarak faaliyete geçmiştir.

Kayhan Erkek Öğrenci Pansiyonu ve M.E.B Özel Kayhan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdu olarak 2 farklı yurt binamızla hizmet vermekteyiz. İki yurdumuzun toplam yatak kapasitesi 100 kişiliktir.

Kayhan Erkek Öğrenci Pansiyonu : 30 Kişi
M.E.B. Özel Kayhan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdu : 70 Kişi

Kayhan, yüksek okula okumaya gelen öğrenciler için her odalarda banyo, wc, kantin, lokal, revir, 2-3-4-6 kişilik odalar mevcut olup parmak izi öğrenci tanıma sistemi bulunmaktadır.

Yurdumuzda 7/24 sıcak su, bütün odalarda ve katlarda 8 Mbits wiriless internet, açık büfe sabah kahvaltısı ve akşam yemeği verilmektedir. Doğalgazlı ısınma sistemi bulunup, bireysel ve ferdi kaza sigortası uygulanmaktadır.

Yurtlarımız Çan ilçesinin tam merkezinde bulunmakta ve çan’ın en önemli caddesi olan PRESTİJ Caddesinin hemen yanında yer almaktadır.. Yurdumuz önünde Hat-3 yüksekokul ring hattı durağı mevcuttur. Yurdumuzda;
2 kişilik odalar 15 m’kare
3 kişilik odalar 20 m’kare
4 kişilik odalar 26 m’kare olarak düzenlenmiştir.

Çanakkale : Yenice İlçesi


Yenice İlçemizin Tarihcesi
İlçenin ilk kuruluşu köydür. Buraya ilk yerleşme 19. yüzyıl başlarında olmuştur. Asar Dağının kuzeye bakan yamacına yerleşen 5-6 hanelik nufusu oluşturan Kınık Boyu Türklerinin Kızıl Keçeli gruplarıdır. Önceleri İnceköy denilen bu obaya bir süre sonra “Yeniceköy” denildiği söylenmektedir.1936 ‘ya dek Balıkesir ilinin Gönen ilçesine bağlı bir köy olan Yenice 15,06,1936 tarih ve 3012 sayılı Kanunla ilçe haline dönüştürülerek Çanakkale iline bağlanmıştır.

Yenice İlçemizin Tarihcesi
İlçenin ilk kuruluşu köydür. Buraya ilk yerleşme 19. yüzyıl başlarında olmuştur. Asar Dağının kuzeye bakan yamacına yerleşen 5-6 hanelik nufusu oluşturan Kınık Boyu Türklerinin Kızıl Keçeli gruplarıdır. Önceleri İnceköy denilen bu obaya bir süre sonra “Yeniceköy” denildiği söylenmektedir.1936 ‘ya dek Balıkesir ilinin Gönen ilçesine bağlı bir köy olan Yenice 15,06,1936 tarih ve 3012 sayılı Kanunla ilçe haline dönüştürülerek Çanakkale iline bağlanmıştır.

İlçenin ilk kuruluşu köydür. Buraya ilk yerleşme 19. yüzyıl başlarında olmuştur. Asar Dağının kuzeye bakan yamacına yerleşen 5-6 hanelik nufusu oluşturan Kınık Boyu Türklerinin Kızıl Keçeli gruplarıdır. Önceleri İnceköy denilen bu obaya bir süre sonra “Yeniceköy” denildiği söylenmektedir.1936 ‘ya dek Balıkesir ilinin Gönen ilçesine bağlı bir köy olan Yenice 15,06,1936 tarih ve 3012 sayılı Kanunla ilçe haline dönüştürülerek Çanakkale iline bağlanmıştır.

18 Mart 1953 deprem felaketine maruz kalan İlçe bugünkü yerine Devletin yardımı ile taşınmıştır
Bölgeye Türkler’in yerleşmesiyle önce Yanoba ve Dalyanoba denilmiş, daha sonra İnceköy ve son olarak Yeniceköy adı verilmiştir.
İlçemizin bulunduğu bölgede ya­pılan arkeolojik çalışmalar sonucunda, Cilalıtaş devrinde yaşandığı ortaya çıkmıştır. Milattan önce Bitinler, Aşşuvalılar, Truvalılar, Hititler, Luviler, Dorlar, Lidyalılar, Persler, Bergama Krallığı ve Roma İmparatorluğu’nun nüfuz sahası içinde kalmıştır. Milattan sonra Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Bizans Imparatorluğu hakimiyetine girmiştir. 14. yüzyılın başında Karesi Beyliği ve daha sonra da Osmanlı Devleti topraklarına dahil olmuştur.

Türkler’in İskânından Önce: İlk iskan izlerini Paleolitik Çağ’da gördüğümüz Yenice’de, Davutköy, Bekten ve Nevruz çevresindeki kalıntılar tahrip olmuştur. M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Yenice, Balya ve Balıkesir bölgesinde Bitinler yaşamışlardır. Avrupa’dan Bitinler’in yerleştikleri bu yöreye Bebrikya de­niliyordu. Bitinler’in yanı sıra M.Ö. 1500 yıllarında yörede Aşşuvalılar yaşamışlardır. Truvalılar ve Hititler’in dışında, Luviler’in de Yenice, Biga, Çan, Çanakkale, Bayramiç, Ezine ve Ayvacık yörelerinde yaşadıkları bilinmektedir. Bölgede M.O. 1200 yıllarında Dorlar’ın göç­lerinden etkilenmiştir. M.Ö. 514 yılında Persler bölgeyi işgal et­mişlerdir. Yunan Siteleri birleşerek M.O. 386’da yaptıkları mücadeleler sonucu Pers üstünlüğüne son vermişlerdir. M.Ö. 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender, bölgeye hakim olmuştur. M.Ö. 196 yılında Selökid Devleti, M.Ö. 189 yılında da Bergama Krallığı bölgeyi kendi kontrolleri altına almışlardır. Son Bergama Kralı 3. Attalos’un ölümünden sonra bölgede büyük bir iktidar boşluğu yaşanmıştır. Ro­malılar bundan yararlanarak askeri üstünlüğü ele geçirdiler. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun parçalanması üzerine Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu bütün Ana­dolu’ya hakim olmuştur. Mizya adı da verilen Yenice yöresi Bizans İm­paratorluğu zamanında av par­tilerinin düzenlendiği bir merkez haline gelmiştir. Altın, gümüş ve kurşun madenlerinin bulunması sebebiyle bölge önem kazanmaya başlamıştır. 672-680 yılları ara­sında İslam orduları Yenice ve Balya çevresinde Bizanslılar ile savaşmışlar ve bölgede yedi yıl kalmışlardır. Bizans İmparatorluğu döneminde ilk defa 3000 maden işçisinin grevine sahne olan bölge tarihte önemli bir yere sahiptir.

Türkler’in Bölgeye Hakim Olması:İlk defa M.S. 395 yılında Hunlar, Anadolu topraklarına keşif seferleri düzenlemişlerdir. 1015 yılında Çağrı Bey ko­mutasındaki Selçuklu kuvvetleri Anadolu’ya girmişlerdir. Ana­dolu’nun kapılarının Türkler’e gerçekte açılış tarihi de 1015 yı­lındaki bu sefer ile olmuş ve Türkler, sızmalar yoluyla Ma­lazgirt Savaşı öncesinde Anadolu şehirlerine girmeye başlamışlardır. 1036 yılından sonra Türkler kitleler halinde Anadolu’ya gi­rişlerini hızlandırmışlar, 1071 Ma­lazgirt Savaşı’ndan sonra akıncı beyleri idaresindeki Türkler Ana­dolu’ya hakim olmaya baş­lamışlardır. Afşin idaresindeki Türk orduları bu dönemde Yenice, Edremit, Ezine ve Bayramiç bölgelerine akınlar düzenle­mişlerdir. 1080 yılında Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurucusu Sü­leyman Şah devrinde Yenice böl­gesi fethedilmiştir. 1081 yılında Çanakkale ve Yenice yöresi Çaka Bey hakim olmuş, 1097 yılındaki Haçlı Seferleri’nden sonra Bizanslılar’ın eline gelmiştir. 1110 yılında Sultan Şahin Şah ida­resindeki Selçuklular tekrar böl­geye hakim olmuşlardır. 2. Kılıç Arslan döneminde Yenice böl­gesine Türkmen ve Yörük is­kanları yoğunlaşmıştır. Bölgeye yerleşen Türkler, konar-göçer ha­yatı bırakarak çiftçiliğe başlamışlardır. Karesi Beyliği 1303­1345 yılları arasında Balıkesir ve Çanakkale bölgesine hakim olmuştur. Yenice ve çevresinin tam olarak Osmanlı hakimiyetine girmesi 1357 yılında gerçekleşmiştir. Yenice bölgesinin Türkler tarafından esas çekirdeği 1290-1330 yılları arasında oluşturulmaya başlanmıştır.

İlçe topraklarına Türk boylarından önce Bayat, Torhasan ve Akçakoyunlular yerleşmişlerdir. Bunlarla birlikte Afşar, Bayat, Kalabak, Gürelli, Kaşıkçı ve Bayındır boyları gelmişlerdir. Halkının çoğunluğunu Karaoğlan, İsalar, Bayat, Çapnalı, Cambazlı, Akkoyunlu, Hızırlar, Softalı ve Torasanlı gibi boylar oluşturmuşlardır. Bölge halkını oluşturan Oymaklar arasında ise Yavcı-Bedir, Akkeçeli, Kızılkeçeli, Körmusalı, Yüncü, Saitli, Çaparlı, Çepni, Kobaş, Kılas, Evcili, Emetçi, İneci, Şehitli ve Tahtacı bulunmaktadır. Başımkızdı cemaati ile Karakeçeli aşiretinin Poy­razlı, Deliler, Kıldonlu, Softalı cemaatleri de vardır. Yenice halkının çekirdeğinde Oğuzlar’ın Kınık boyu ve kollarının ağırlık kazandığı gö­rülmektedir.

1843-1864 yılları arasında Yenice bölgesinde Akçakoyunlu, Burhanlı, Caferli, Çepni, Hardallı, Karakeçeli, Kılaz, Kubaş, Söğütlü, Yaycı Bedir aşiretleri köyler kurmuşlardır. Ahmet Vefik Paşa bölqedeki aşiretlerin is­kanı işini idare etmiştir. Göçebeliği bırakmak istemeyen aşiretler üze­rinde baskı uygulanmış Çepni, Yaycı Bedir ve Yüncü boyları Edremit ve Burhaniye bölgesine yerleştirilmiştir. Karakeçeliler ise Yenice havalisine iskan ettirildiler. 1902 yılında yapılan nüfus tahririne göre her aşiret, kabile, boy, oymak ve cemaatin eski Türk teşkilatını yaşattığı tespit edil­miş ve Sultan Abdülhamid, bu isim­lerin korunarak aynı şekilde ya­zılmasını istemiştir.

Bölgeye Türkler’in yerleşmesiyle önce Yanoba ve Dalyanoba denilmiş, daha sonra İnceköy ve son olarak Yeniceköy adı verilmiştir. 20. yüz­yılın başında Gönen ilçesine bağlı idi. Gönen’e bağlı olunduğu dönemde Çakır Köyü, Nahiye mer­keziydi. 16.06.1936 tarih ve 3012 sayılı kanunla Yenice ilçesi oluşturulmuş ve Çanakkale’ye bağlanmıştır. İlçenin ilk kaymakamı Hamdi Sönmez’dir.
Günümüzde Yenice, köylerin isimleri ile Orta Asya kültürünü ve Oğuz geleneklerini yaşatan ender bölgelerden birisidir. Aşiret, boy ve oy­makların isimleri bazı köylerde yaşamaktadır. Sofular, Torhasanlar, Yanoba, Boynanlar, Çakırlar, Öğ­menler, Çırpılar, Bayatlar, Cambaz, Ahiler, Kızıldam, İbrahimler, Kargacı, Oğlakçılar bunlardan birkaç ta­nesidir. Hacıyusuflar, Altıparmak, Karabey, Hamdibey, Çavuşlar, Umurlar ise kurucularının isimleri ile anılırlar. Yenice merkez, Gü­müşler, Yeşilköy, Arovacık, Ça­moba, Alanoba, Karasuçam, Bal­lıçay, Soğukçay, Sarıçay, Çınarcık, Örencik, Pınaroba, Su­uçtu, Bağlı, Çiftlik, Gedikoba, Yeşiller, Kabaağaçarası, Çal, Kurt­taşı ve Sazak gibi köy ve obalar kuruldukları arazinin coğrafi yapısına göre isim almışlardır.

Milli Mücadelede Yenice Yöresi:Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra başlayan işgaller üzerine, Türk halkı vatanını koruyabilmek için Kuva-i Milliye adı verilen direniş kuvvetlerirıi oluşturmuştur. Batıda başlayan Yunan işgalleri karşısında Yenice-Koyuneli (Hamdibey) yöresinde toplanan gönüllü birlikler Soma-Ayvalık cephesine destek vermişlerdir. Yenice yöresinde toplanan milis kuvvetlerini Bacak Hasan, Osman Bey, Altıparmak ve Kürt Hasan çeteleri oluş­turmuşlardır. Oluşturulan bu birlikler Soğucak Köyü’nü merkez olarak seçmişler ve bu köye Yunan kuvvetleri hiç girememişlerdir. Yunanlılar dışında Yenice çevresi Anzavur’un baskısına da maruz kalmıştır. Hatta Ahmet Anzavur, Mavruz (Nevruz) Köyü camiinde vaaz vererek halkı kan­dırmaya çalışmış, fakat destek bulamamıştır.
Kuva-yi Milliye birlikleri silah ve cephane bakımından milli mü­cadelenin başlarında büyük sıkıntılar çekmiştir. Gelibolu Yarımadası’nda bir Fransız müfre­zesinin koruduğu büyük silah depoları bulunmaktaydı. Balıkesir Heyet-i Milliye Teşkilatı Akbaş depolarında bulunan cephane ve silahların kaçırılmasına karar vermiştir. Akbaş, Gelibolu Yarıma­dası’nın doğusunda Büyük Anafarta ve Suvla Körfezi’ne giden yolun geçtiği Yalova deresi ağzında küçük gemilerin demirlemesine elverişli bir koydur. Edremit Kaymakamı Hamdi Bey bu iş için görevlendirildi. Kendisine Dramalı Rıza Bey yardımcı olacaktı.

Hamdi Bey 1886 yılında Ma­kedonya’nın Köprülü Ka­sabası’nda doğdu. Küçük yaş­larda babasını kaybeden Hamdi Bey, ilkokulu Köprülü ka­sabasında, ortaöğrenimini Üsküp’te yapmıştır. İstanbul’da Mülkiye Mektebi’ni (Siyasal Bil­giler Fakültesi) bitirmiş, Balkan Savaşları sonuna kadar Ko­sova’da Maiyet Memuru olarak görev yapmıştır. Balkan Sa­vaşları’ndan önce Kumanova sa­vunmasında görev yapmış daha sonra Edirne’de Şükrü Paşa kuv­vetlerine katılmıştır. Savaşın bi­tişini müteakiben Edirne Polis Müdürlüğü İdari Bölüm Başkanlığı’na, birkaç ay sonra da Edirne’nin Demirköy Kazasına Kaymakam olarak atanmıştır. Yöredeki görevi sırasında Bulgar çete kuvvetlerine karşı başarılı çarpışmaları yürüttü.

1915 yılında Malkara Kaymakamlığı’na, daha sonra da Keşan ve Sındırgı Kaymakamlıkları’na atandı. Temmuz 1917 tarihinde Edremit Kaymakamı olan Hamdi Bey, Türk halkının çok sıkıntılı bir döneminde şehid çocuklar için Yetimler Yurdu’nu kurdu. İlk defa Edremit’de memurlara mesai cetveli uygulattı. Günümüzdeki Edremitspor’un temeli olan Edremit İdman Yurdu’nu Nisan 1918’de kurdu. 1919 yılında başlayan Yunan işgalleri üzerine Hamdi Bey’in çalışmaları ile “Edremit, Burhaniye ve Havalisi Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti” kuruldu. Hürriyet ve İtilaf Fırkası Edremit temsilcilerinin, eski İttihat ve Terakki Partisi görüşünde olanların devlet memurluklarından alınması is­teklerini kabul etmeyince 5 Nisan 1919 tarihinde Edremit Kaymakamlığı’ndan azledildi. Burhaniye’ye yerleşen Hamdi Bey bölgede milis kuvvetlerini teşkilatlandırdı. Milis kuvvetlerini, ordu birliklerinden ayırt etmek için kollarına beyaz patiskadan bant taktırmış ve üzerine Kuva-i Milliye yazısı yazılmıştır. Bu isim daha sonra tüm Anadolu’da yayılacaktır.

Sivas Kongresi’ne delege olarak da katılan Hamdi Bey, “Balıkesir Merkez Heyeti” tarafından Biga ve çevresinde Kuvâ-yı Milliye için asker toplamakla görevlendirildi. Hamdi Bey, Dramalı Rıza Bey ve Bandırma’da otel işletmeciliği yapan Kani Bey ile birlikte 18 Ocak 1920 tarihinde Biga’ya geldi. Yaptığı ko­nuşmalarla halkın büyük ölçüde desteğini sağladı. Yasa dışı işler yapan çete mensuplarını cezalandırdı.

Milli mücadele için gerekli olan silahları alabilmek için, 9 kişiyle önce Lapseki’ye geldi. 26-27 Ocak 1920 gecesi Umurbey iskelesinden Akbaş’a geçen Hamdi Bey ve arakadaşları kaçırdıkları silahları Umurbey iskelesine getirmişler, buradan kara taşıtlarıyla Yenice’ye taşımışlardır. 3 Şubat 1920’de Sarıçalı, Yenişehir ve Üvecik depolarından kaçırılan silahlar da Yenice’ye getirilmiştir.
Ingilizler Anzavur Ahmet’e bol para ve ünvanlar vererek Akbaş cephaneliği olayının meydana geldiği yörelerde isyan çıkarma gö­revini verdiler. Bu sırada Yenice’deki cephaneliğin bir kısmı Akhisar ve Soma’daki Türk kuvvetlerine gön­derilmiştir. Hamdi Bey’in Kuvâ-yı Milliye için Biga’da gönüllü Türk gençleri toplama çalışmaları üzerine, Gönen’de bulunan Ahmet Anzavur Biga’ya gelerek 16 Şubat 1920 ta­rihinde ayaklanma başlatmıştır. Anzavur’un Biga’yı ele geçirmesi üze­rine Hamdi Bey, Yenice’de bulunan silahların korunması için Dramalı Rıza Bey’i görevlendirmiştir. Hamdi Bey’de birkaç gün sonra Yenice’ye hareket etmiştir.

Yukarı İnova Köyü’ne geldiği sırada Anzavur taraftarı köylüler ta­rafından yakalanarak Biga’ya işkenceler yaparak göndermişler ve 17 Şubat 1920’de öldürmüşlerdir. Cumhuriyet döneminde Koyuneli de­nilen yerleşim merkezine Hamdibey ismi verilmiştir. Anzavur, Nevruz Köyü yakınına kurduğu top ile Yenice’ye ateş etmeye başlamıştır. Az bir kuvvet ile cephanelerin bulunduğu caminin çevresinde direnen Dramalı Rıza Bey, silahların Anzavur kuvvetlerinin eline geçmemesi için cephaneliği ateşledi ve silahları imha etti. Rıza Bey arkadaşları ile Koyuneli’ne çekildi. Batı cephesi için paha biçilmez değer taşıyan silah ve cephanelerin yok olması Kuvâ-yı Milliye birlikleri arasında büyük bir üzüntü yaratmıştır.

Çanakkale : Lapseki İlçesi


Lapseki İlçemizin Tarihçesi :
Antik çağda PİTYAUSA adı ile varlığını sürdürmekte olan Lapseki (Lampsakos) daha sonraları Fransa’da Marsilya kentini kuran Foça’lıların ondan sonra da Miletos’luların eline geçmiştir. Ege Bölgesinde kurulu bulunan şehir devletlerinin buğday, erzak ve şarap ihtiyacı buradan karşılanmıştır.
Antik çağda PİTYAUSA adı ile varlığını sürdürmekte olan Lapseki (Lampsakos) daha sonraları Fransa’da Marsilya kentini kuran Foça’lıların ondan sonra da Miletos’luların eline geçmiştir. Ege Bölgesinde kurulu bulunan şehir devletlerinin buğday, erzak ve şarap ihtiyacı buradan karşılanmıştır.
Lapseki, Marmara Denizinin girişinde boğazın kilit noktasında bulunması ve Trakya ile Anadolu’nun geçit yerinde olmasından dolayı tarihinin her devrinde ya işgale uğramıştır, ya da şehrin düzenini bozan büyük göçlerin tesirinde kalmıştır.

M.Ö.VI.yüzyılda ekonomik ve kültürel zenginlikleriyle hayli gelişmiş bir durumda olan Lamsakos , müttefiki Pers İmparatoru DARIUS ‘a askeri , siyasi ve ekonomik yardımlar yapmaktaydı.Ancak; daha sonra İyon’lulara uyup Pers’lere karşı ayaklandığı için yöreye gönderilen Darius’un damadı Dariusos tarafından Lamsatos ele geçirildi. Her yıl pers İmparatorluğu’na belli miktarda gümüş ve canlı hayvan tazminatı vermeye mecbur kaldı. Avrupa’yı Balkanlar yoluyla fethedecek Asyalılar tarihte ilk defa Doğu halkını buradan Avrupaya geçmişlerdir.

M.Ö.334 yılında İskender’in Granikos suyunda (Biga Çayında) Pers İmparatorluğuna indirdiği büyük darbe ile bu bölgeler tamamen yunan egemenliğine geçmiştir. Roma İmparatorluğunun doğu ve batı diye ayrılması ve İstanbul’un Doğa Roma İmparatorluğunun başkenti olması ile beraber Lampsakos Bizans egemenliğine girmiştir. Uzun bir süre Bizansların elinde kalan Lapseki 1356’da Gazi Süleyman Paşa tarafından fethedilerek Osmanlı Devletine bağlanmıştır. Osmanlı Devletinin Kurucusu Osman Bey’in torunu olan Gazi Süleyman Paşa ilk kez Lapseki’den Rumeli topraklarına geçerek Avrupa kapılarını Türk’lere açmıştır. Evliya Çelebi (1611-1682) Seyahatnamesinde Osmanlı Döneminde ki Lapseki’yi şöyle anlatmaktadır.” Deniz kenarında olup hakimi vardır. 150 Akçelik kazadır. Halkı rum ve ermenidir.1300 adet bağlı bahçeli, kiremit örtülü yan yana evleri vardır. Çarşısı çok az ise de bağ ve bahçeleri çoktur. Karpuzu, üzüm turşusu,bulaması ve şırası ünlüdür.”
Çanakkale Savaşları boyunca Lapseki idari ve lojistik bir merkez olmuştur.V. Ordu karagahı ve Ordu Menzil Müfettişliği burada konuşlandırılmış olup, erzak ve cephane depoları ile 300 yataklı hastane savaş boyunca hizmet vermiştir.

Birinci Dünya savaşından sonra işgal edilen ilçe 25 Eylül 1922 ‘de Fransız ve İngiliz birliklerinin, Lapseki Halkının birlik ve beraberliği sonucu püskürtmesi ile kurtarılmıştır.. İlçede 15.000 şehit yatmaktadır

Çanakkale : Gökçeada İlçesi


Çorak topraklarda bereket tanrısı olarak adlandırılan İmbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada ; Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Peridon ‘nun adası olarak geçer
Adanın en eski yerleşiklerinin Plasglarelar olduğu bilinmektedir.Miltiades M.Ö. 500’de Ada’yı Atna’ya bağladı.
Çorak topraklarda bereket tanrısı olarak adlandırılan İmbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada ; Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Peridon ‘nun adası olarak geçer
Adanın en eski yerleşiklerinin Plasglarelar olduğu bilinmektedir.Miltiades M.Ö. 500’de Ada’yı Atna’ya bağladı. Roma egemenliği altına girinceye kadar. Atina yönetiminde kaldı. 1455 ‘de Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. 471 yıl Osmanlı idaresinde kalan Gökçeda’da Türk ve Rum vatandaşlar huzur içerisinde yaşamışlar dinlerini, örf ve geleneklerini sınırsız kullanmışlardır.

 Kanuni Sultan Süleyman döneminde Vakıf haline getirilmiştir. 1862-1903’te Cezayir’i Bahrisefit Vilayeti’nin Limni Sancağına bağlı idi.1908-1912 Limni Müstakil Mutassarrıflığına bağlandı.Balkan yenilgisi sonucu Ada Yunanistan egemenliğine geçmiş , Birinci Dünya Savaşı Sırasında (1914 yılında) İngilizler tarafından deniz ve hava üssü olarak kullanılmıştır. 1922-1923 ‘de Yunan işgalinde kaldı. 24 Temmuz 1923 Lozan Andlaşması ile Gökçeada Türklerin eline geçmiştir. Adanın fiilen alınması 22 Eylül 1923’tür. Bu tarih Ada’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır

Çanakkale : Gelibolu İlçesi


Gelibolu İlçemizin Tarihçesi : 
Gelibolu’nun kuruluşu MÖ 12. yüzyıla dayanmaktadır.Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan boğazın Trakya yakasında ve bir geçit yolu üzerinde bulunuşu nedeniyle daima tarihi olaylarla karşılaşmış , istilalar nedeniyle bir çok kez el değiştirmiştir.Uzun yıllar Yunanlıların , İranlıların, Mekedonyalıların, Bergamalıların, Spartalıların, Romalıların elinde , Anadolu yakasının bir iskelesi durumunda olan bir kent olarak kalmış, fakat Bizans devrinde önemi artarak gittikçe gelişmiştir. 1354 yılında Orhan Gazi’nin büyük oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa tarafından fethedilerek Türklere geçmiştir.
Gelibolu’nun kuruluşu MÖ 12. yüzyıla dayanmaktadır.Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan boğazın Trakya yakasında ve bir geçit yolu üzerinde bulunuşu nedeniyle daima tarihi olaylarla karşılaşmış , istilalar nedeniyle bir çok kez el değiştirmiştir.Uzun yıllar Yunanlıların , İranlıların, Mekedonyalıların, Bergamalıların, Spartalıların, Romalıların elinde , Anadolu yakasının bir iskelesi durumunda olan bir kent olarak kalmış, fakat Bizans devrinde önemi artarak gittikçe gelişmiştir. 1354 yılında Orhan Gazi’nin büyük oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa tarafından fethedilerek Türklere geçmiştir.
1.Dünya Savaşında yenik çıkan Türkiye’nin bir çok bölgeleri gibi Gelibolu ve yöresi de Fransız ve Yunanlıların 3 yıl işgalinde kaldıktan sonra 26 Kasım 1922′ de düşman işgalinden kurtulmuştur.
Antik adı Gallipoli olup , güzel şehir anlamına gelmektedir. Bugünkü adı da bu kelimeden türemiştir. Osmanlı kaynaklarına göre, rüzgarın çok oluşundan Yelibol adını alan kent sonraları Gelibolu’ya dönüşmüştür. Muhammediye; nin yazarı Gelibolu’lu Yazıcızade Mehmet Efendi’ye göre , Gelibolu adının Gülübol’ dan geldiği ileri sürülmektedir. Tarihi gerçek ise, kentin Gallipoli adını taşıdığı ve Gelibolu adının bu kelimeden geldiği şeklindedir.

Mitolojik devirlerde hititler, Frigyalılar, Traklar devrinde Gelibolu’nun hangi adı taşıdığı bilinmemektedir. Yapılan araştırmalarda mitolojik haritalarda Gallipoli adına rastlanılmamıştır. Ancak Gelibolu’nun bulunduğu yerde Crithote adına rastlanılmaktadır ki, bu da Gallipoli’den önce kentin bu adı taşıdığını göstermektedir.

Osmanlı İmparatorluğunun ilk tersanesi , 1391 yılında Gelibolu’da kurulmuştur.Gelibolu uzun yıllar Kaptan Paşalık Eyaleti olarak Türk denizciliğinin ünlü bir kenti olarak kalmıştır.
Gelibolu daha önceleri Edirne Vilayetine bağlı sancak iken 1923 yılında bütün sancakların ( Mutasarrıflıkların ) unvan itibariyle kaldırılarak vilayet sayılması üzerine , gelibolu’da aynı yıl vilayet olmuştur. Daha sonra 23 Temmuz 1926 yılında Çanakkale İline bağlı bir ilçe olmuştur.

Çanakkale : Ezine İlçesi



Ezine, Marmara Bölgesinin kuzey-batısında 39-40 derece kuzey enlemleri ile 26-27 derece doğu boylamları arasında Çanakkale –İzmir karayolu üzerinde Çanakkale İline bağlı bir ilçedir. Batıda Ege Denizi, Kuzeyde Merkez İlçe, Doğuda Bayramiç İlçesi, Güneyde Ayvacık İlçesi ile çevrili olup, yüzölçümü 654 kilometrekaredir.İlçenin Kıyı uzunluğu 38 Km.dir.

İlçye bağlı 2 belde 48 köy bulunmkatdır. 2008 yılı sonu itibariyle İlçe merkezinin nüfusu 12.857, Köy ve beldelerle birlikte toplam nüfusu 32.833’tür.

İlçede  1 Devlet Hastanesi, 5 Sağlık Ocağı, 1 Verem Savaş Dispanseri, 112 Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonu ve 12 adet Sağlık Evi bulunmaktadır.

İlçenin ekonomisi  tarıma dayanmaktadır. Zeytincilik ve peynircilik gelişmiştir. Bir marka haline gelen Ezine peyniri bu ilçede üretilmektedir.Zeytinyağı’da çok meşhurdur.
İlçe dahilinde Türkiye’nin Em büyük çimento Fabrikası ( AKÇANSA Çimento Fabrikası)  1 adet un fabrikası, 3 adet mermer işleme tesisi, 23 adet zeytinyağı fabrikası, 16 adet mandıra mevcut olup, 4.300.000 lt. süt işlenmektedir. Ayrıca İlçemizde 9 adet deri işleme tesisi mevcutty olup bazıları gayri faaldir.

Ormanlarının  400 hektarı verimli ve düzenli kızılçam ormanıdır. Diğer bölümleri fundalık ve meşeliktir. İlçede bol miktarda üretilen odun kömürü üretilmektedir.
İlçe dahilinde  1 Meslek Yüksek Okulu, 5 Lise 18 İlköğretim Okulu bulunmaktadır.

İlçe  Sıcak iklim kuşağında olması nedeniyle yaz aylarında deniz turizmine yönelik hareketlenmeler görülür. Çevre il ve ilçelerden gelen yerli ve yabancı turistler ile yazlıklara göç eden vatandaşlar yaz aylarını burada geçirmektedirler. Yaklaşık 3 ay ilçee ikamet eden bu insanlar ilçenin sosyal ve ekonomik hayatını önemli ölçüde hareketlendirmektedirler.Kestanbol ve civarı termal turizm merkezi olarak ilan edilmiştir. Termal Turizm Merkezi alanında  T.C. Sağlık Bakanlığınca İşletme İzinli Kaplıca Tesisi bulunmaktadır.Aynı alan içersinde içersinde 5 yıldızlı otelde bulunan Termal tatil Köyü inşaatı devam etmektedir

Neandreia Antik Kenti ,Larissa Antik Kenti,Kokylis,Alexandreia-Troas ,Akhilleion antik kentleri bu ilçemizdedir.

Ezine ilçesi Akköy Köyü’nde testi yapımı üretimi gerçekleştirilmektedir.
İlçede  T.C.Ziraat Bankası, T.Halk Bankası, İş Bankası ve Akbank şubeleri hizmet vermektedir.

Çanakkale Eceabat İlçesi



Eceabat İlçemizin Tarihcesi :
Eceabat M.Ö. 2000 yıllarında Fenikeliler tarafından kurulmuştur. İlçenin ilk yerleşim yeri , bugünkü ilçe merkezinin 1 Km. güneyinde bulunan Çamburnu’dur. Daha sonra yöreye yerleşen traklar olmuştur. Midilli ve Foça’dan gelen halk bu yörede koloniler oluşturulmuştur. Eceabat Bölgesi 1235 yılında İznik Tekfuru tarafından alınmıştır.

Eceabat’ta 12 Antik şehir bulunmaktadır.Akbaş ve Eski Hisarlık arasında yerleşim merkezi olan Eceabat bir liman şehridir.M.Ö.465′ de Trakya ile birlikte Eceabat Atina’ya bağlanmıştır.Hiristiyanlık devrinde piskoposluk merkezidir. Bu tarihte önemli bir liman şehridir. Bir süre sonra Katolonyalıların egemenliğine girmiştir. Bunun üzerine Bizansıslarla savaşa giren Katobey ‘den yardım istemişlerdir. Boğazı geçerek Kotolonyalıların yardımında yer alan Melih İshak ve Halil Ece Bey Bizansıslarla giriştikleri savaşta 1311 yılında Melih Ece Bey şehit düşmüştür.

Eceabat ilçesine ismi verilen Ece Bey ( Yakup Ece) 1356 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ile birlikte Rumeliye geçen Osmanlı Komutanlarındandır. Ece Bey bu yörenin fethinde kumandan olarak vazife görmüştür.
Eceabat 1884 yılında Edirne İline bağlı bir bucak iken 1892 yılında ilçe haline getirilerek Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1915 Çanakkale Savaşları sırasında ilçe merkezi Yalova’a Köyüne daha sonrada Kilitbahir Köyüne nakledilmiş ise de bir yıl sonra tekrar Eceabat’a getirilmiştir.
1923 yılına kadar Merkezi Çanakkale olan Biga Mutasarrıflığına bağlı iken bu tarihten sonra Gelibolu Valiliğine bağlanmıştır. 1926 yılında Gelibolu’nun da ilçe haline getirilmesi ile her ikisi birden Çanakkale Valiliğine bağlanmıştır

Çanakkale : Çan İlçesi


Çan İlçemizin Tarihçesi : 
İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmekle beraber sınırları içinde bulunan bazı antik yerleşim merkezleri ilçenin antik çağına ilişkin ip uçları vermektedir. Bunlardan birisi Etili yakınlarında bulunan Kalikone antik kentidir. Yöre antik kaynaklarda Gergithes olarak adlandırılır. Strabon Lampsakos topraklarında bağcılıkta zengin olan Gergithion adında bir yerden söz eder. Gergithes’ten adını alan ve Gergithiyalı Kephalo’nun doğum yeri olan Gergitha olarak adlandırılan bir kent vardır der
İlçenin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmekle beraber sınırları içinde bulunan bazı antik yerleşim merkezleri ilçenin antik çağına ilişkin ip uçları vermektedir. Bunlardan birisi Etili yakınlarında bulunan Kalikone antik kentidir. Yöre antik kaynaklarda Gergithes olarak adlandırılır. Strabon Lampsakos topraklarında bağcılıkta zengin olan Gergithion adında bir yerden söz eder. Gergithes’ten adını alan ve Gergithiyalı Kephalo’nun doğum yeri olan Gergitha olarak adlandırılan bir kent vardır der
Yöre ilerleyen zaman içinde Bizanslıların eline geçecektir. Bu dönemde bölge Sergis olarak adlandırılmıştır.
1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun dört bir yanına Türk akınları başlamış ve kısa zamanda feth edilmiştir. 1079 ve 1080 senelerinde Türk istilasının Akdeniz ve Ege Denizi ile Karadeniz sahillerine geldiği görülür. 1081 yılına gelindiğinde Anadolu sultanı Süleyman Şah idaresindeki Selçuklular Çanakkale Boğazına kadar gelmişlerdir.
1081 yılından itibaren Çanakkale bölgesi Çakabey’in egemenliğine girmiştir. Daha sonra yöreye Karesi beyliği hakim olmuştur. 1303-1348 yılları arasında Balıkesir ve Çanakkale bölgesine Karesi beyliği hakimiyeti yaşandı.
Biga ve civarı 1364-1365’te Lala Şahin Paşa’nın etrafından ele geçirildiği bilinmektedir. Buna göre Çan ve Yöresinin Osmanlı Devletinin yerleşimine açılması bu fetihten sonraya özellikle XVI. Yüzyılın ikinci yarısın tarihlemek muhtemelen doğru olacaktır.
Biga 1520 yılında Anadolu Beylerbeyliğine bağlı bir sancak olarak geçer. Tapu Kadastro genel müdürlüğündeki 1574 tarihli tahrir defterine göre Çan Biga sancağına bağlı bir kazadır. Faruk Sümer’de XVI. Yüzyılda Çan’ın Biga sancağına bağlı kaza olduğunu belirtmiştir.
Edremit, Tuzla, Boğazhisar, Çan, İvrindi kadılıklarına hitaben gönderilen H 990/M1582 tarihli bir fermanda Çan kadılığından bahsedilmektedir. 1896 yılında Çan kazası Biga sancağının Merkez ilçesine bağlı bir nahiyedir. 64 köyden ibaret kazanın merkezi Kemer olarak belirtilmiştir. Ancak bu ismin bugün hangi isme karşılık geldiği tespit edilememiştir. 1867-1877 arasında Cezair-i Bahri Sefit eyaletinin merkezi Rodos’a taşındı. 1877’den sonra Biga sancağı Hüdavendigar vilayetine bağlandı.
Osmanlı Devletinde Türkmenler devlet idaresi tarafından yaylak ve kışlakları ile küçük konacakları sahaların sınırları tespit ve tayin olunarak belirli bir idare ve mali düzene tabi tutulmakta, kaza veya sancak statüsünde yönetilmekte idi. Böylece bir yandan aşiretlerin yaylak kışlak güzergahlarının veya idari teşkilatın dışına çıkarak vergi vermekten kaçmaları önleniyor diğer yandan büyük konar göçer kitlelerin dağılması engellenerek ordunun ve büyük şehirlerin temel ihtiyaçları olan hayvan ürünleri tedarikinde süreklilik elde ediliyordu.
Türkmenler XVI. Yüzyılın sonlarına kadar genellikle Doğu yarısındaydılar. Ancak devlet nizamında meydana gelen çözünmeler sonucu yavaş yavaş Anadolu’nun batı bölgelerine gelmeye başladılar.
XIX. yüzyılda Çan’ın içinde bulunduğu Karesi ve Hüdevendigar vilayetlerinin iskan işleri ile Anadolu sağ kol müfettişi Ahmet Vefik Paşa ilgilenmiştir. (1862-1864)
Türklerin zamanla batıdaki uç noktalara kadar ilerleyip yerleşmesiyle bölgeye gelen konar göçerler Bursa, Kütahya ile Ezine, Bayramiç üzerinden gelerek yerleşmişlerdir. Ezine, Bayramiç, Edremit yörelerinde kışlaya göçerler yazları Çan kazasının batı ve güney bölgelerinde yine Bursa, İnegöl civarlarında kışlayan Yörükler de yazları kaza topraklarında yaylamakta idiler. Konar göçerler zamanla yöreye yerleşmişlerdi. Bu iskan olayı 19. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Yöredeki yerleşime sebep olan bir olay da Osmanlı ile Rusya arasında meydana gelen 93 harbidir. Osmanlı Devletinin Rumeli’de karşılaştığı en büyük yenilgi 1877-78 senesinde meydana gelen Osmanlı-Rus savaşıdır. Rumi 1293 senesinde olması nedeniyle tarihlere 93 harbi olarak geçen bu savaş işgal altına giren bölge halkından bir insanın muhacir konumuna düşmesine neden olmuştur. [19]
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği göçü önce desteklememiş hatta önlemeye çalışmıştır. Ancak Rusya ve onun Panslavist akımı altındaki Hıristiyan Balkan Devletleri’nin Türk düşmanı siyaseti savunur sonrası muhacirleri kabul edip topraklarına yerleştirmiştir. Edirne, İstanbul, Aydın, Ankara, Kastamonu ve Hüdavendigar vilayetleri Rumeli göçlerini kitlesel yerleşim merkezleri olmuşlardır.
Osmanlı Devleti takip ettiği siyaset gereği muhacirlere jeo-stratejik konum açısından önemli gördüğü yerlere iskan etmeye çalışmıştır. Çanakkale Boğazı çevresindeki Müslüman köylere zamanla harap olup dağıldığı için bölge nüfusunun hemen hemen tamamı Rumlardan oluşuyordu. İşte bu yüzden İstanbul’un savunması için büyük öneme haiz Çanakkale Boğazı’nın savunması ve bölgenin Türkleşmesi veya dengenin sağlanması açısından yöreye muhacirler iskan edilmeye çalışılmıştır.
Bu iskan sonucu kazada muhacirler tarafından bir çok yeni köy kurulmuştur
kçelik kazadır. Halkı rum ve ermenidir.1300 adet bağlı bahçeli, kiremit örtülü yan yana evleri vardır. Çarşısı çok az ise de bağ ve bahçeleri çoktur. Karpuzu, üzüm turşusu,bulaması ve şırası ünlüdür.”
Çanakkale Savaşları boyunca Lapseki idari ve lojistik bir merkez olmuştur.V. Ordu karargahı ve Ordu Menzil Müfettişliği burada konuşlandırılmış olup, erzak ve cephane depoları ile 300 yataklı hastane savaş boyunca hizmet vermiştir.
Birinci Dünya savaşından sonra işgal edilen ilçe 25 Eylül 1922 ‘de Fransız ve İngiliz birliklerinin, Lapseki Halkının birlik ve beraberliği sonucu püskürtmesi ile kurtarılmıştır.. İlçede 15.000 şehit yatmaktadır.

Çanakkale : Bozcaada İlçesi


Bozcaada İlçemizin Tarihcesi : 
Herodot’a göre; eski adıyla Tenedos, şimdiki adıyla Bozcaada’nın bilinen ilk sakinleri Pelasg’lar (veya Pelazziler) imiş, Muhtelemen ada’ya İsa’dan 2000 yıl önce yerleşmişler. O tarihlerde 1500 yıl kadar sonra ise ionya kentleri ve adaların tümüyle birlikte Bozcada da Perslerce tahrip edilmiş.
Bozcaada İlçemizin Tarihcesi : 
Herodot’a göre; eski adıyla Tenedos, şimdiki adıyla Bozcaada’nın bilinen ilk sakinleri Pelasg’lar (veya Pelazziler) imiş, Muhtelemen ada’ya İsa’dan 2000 yıl önce yerleşmişler. O tarihlerde 1500 yıl kadar sonra ise ionya kentleri ve adaların tümüyle birlikte Bozcada da Perslerce tahrip edilmiş.

Herodot’a göre; eski adıyla Tenedos, şimdiki adıyla Bozcaada’nın bilinen ilk sakinleri Pelasg’lar (veya Pelazziler) imiş, Muhtelemen ada’ya İsa’dan 2000 yıl önce yerleşmişler. O tarihlerde 1500 yıl kadar sonra ise ionya kentleri ve adaların tümüyle birlikte Bozcada da Perslerce tahrip edilmiş.

İsa’dan Önce 334 yılı baharında Batı Anadolu’ya gelen Büyük İskender, Çanakkale Boğazı’nı geçip Anadolu’nun bu bölümüne ve Ege Adalarına el koymuş. İsa’dan önce birinci yüzyılda Roma hakimiyetine giren Ada, 395 yılında İmparatorluğun ikiye bölünmesi üzerine tüm Çanakkkale Bölgesiyle birlikte Doğu Roma’nın, yani Bizans’ın elinde kalmış. İmparator Justinian (527-65) Bozcada’ya büyük buğday ambarı yaptırmış ve “Bizans’ın Kapısı” sayıldığı bu stratejik bölgede Ada’yı deniz üssü olarak kullanmış.

Emeviler , 674 ve 717 yıllarında giriştikleri İstanbul kuşatmaları sırasında Bozcaada’nın kıyıcığından geçmişler ama pek dokunmamışlar.Ne var ki, 1203’de İstanbul’un canına okuyan Haçlı saldırılarının tahribatından Bozcaada da nasibini almış.

13.yüzyıl ortalarına doğru, Çanakkale ve diğer Ege adaları Haçlıların kurduğu Latin İmparatorluğu idaresine girer. Aslında hiçbir siyasi temele dayanmayan bu Latin idaresinde gerçek hakimiyet Venedik’tedir. Sonraları İstanbul’dan İtalya’ya uzanan denizyolu hegemonyasını tesis eden Venedik, bölgede olduğu gibi Bozcaada’da bir koloni kurar.

Akdeniz’de ticari egemenlik kavgası, Venedik-Ceneviz- Bizans mücadelesi olarak Bizans’ın yıkılışına kadar devam eder.Bu arada Bozcaada , 15. yüzyılın ortalarına kadar bu üç devlet arasında sık sık el değiştirir ve jeopolitik konumu sebebiyle, çeşitli antlaşmalarda hep pazarlık konusu edilir.

Türklerin Bozcaada’ya ilk ilişkileri 14. yüzyılın ilk yarısında, Beylikler Dönemi’ndedir.1328-1329 yıllarında Bozcaada , Aydınoğlu Umur Bey’in baskın yaptığı bir Bizans Adasıdır. Umur Bey 8 gemiyle gerçekleştirdiği baskına Ada karşı koyamaz.

1403 yılında Bozcaada’ya uğrayan İspanyol seyyahı Clavio, Ada’da harap bir kale bulunduğunu yazar.
Bozcaada 1455-1456’da Fatih Sultan Mehmed’in Donanma komutanı Hamza Bey tarafından Venediklerden alınmış ve Ege’de Türklerin eline geçen ilk ada olmuştur. Bu arada , İstanbul’un fethiyle Venediklerin Doğu ticaretleri aksadığından, kısa süre sonra ilk Osmanlı-Venedik savaşları (1463-1479 ) patlak vermiştir. 16 yıl süren bu savaşlarda Venedik zaman zaman çok sayıda bir ara Bozcaada’ya tekrar eline geçirmiş ve üs yapmıştır.1479’da Türklerin galibiyetiyle biten savaşlar sonunda Ada’ya Türk Bayrağının çeken Gedik Ahmet Paşa adayı tahkim ederek Kale’yi yeniden yaptırmış ve Anadolu’dan ahali getirilerek her türlü vergiden muaf olmak kaydıyla Bozcaada’ya yerleştirilmiştir. Be devrede Bozcaada Gelibolu Sanacağına bağlanarak Kaptanpaşa Eyaleti içindedir. Askeri garnizon yanında küçük bir hiristiyan cemaati vardır. Üçüncü Mehmet zamanında (1595-1603) Bozcaada “padişah hasları” arasındadır ve tapu tehrir defterininde, “242 Hiristiyan hanesi, 18 Müslüman hanesi mevcut olduğu”kayıtlıdır.
Sultan İbrahim devrinde 1640-1648) İstanbul’dan İskenderiye’ye giden bir Osmanlı gemisi Malta korsnalarının saldırısına uğrayınca, buna engel olmadığı, dolayısıyle Venedik Hükümetine savaş ilan eden Osmanlı Devleti, Girit’in fethine karar verir. 1645 yılından 1669 yılına kadar sürecek olan bu ikinci Osmanlı- Venedik savaşlarının ilk yıllarında Venediklili Türkler tarafından muhasara edilen Girit’e İstanbul’dan yardım gitmesini önlemek için Çanakkale Boğazı’na kadar ilerleyip, boğaz önündeki adaları ,bu arada Bozcaada’yı bir daha işgal ederler. Fakat Kısa zamanda Rumeli Beylerbeyi Küçük Hasan Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması Venedikleri Ada’dan söküp atar. 1656’da Venedikliler Bozcaada’yı bir daha işgal ederler.Sonunda Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa Girit işini çözmek için önce Çanakkale Boğazının açmayı hedefler. Mücadeleyi kararlı bir biçimde sürdürür ve nihayet 1661 yılında tahrip ederek çekilirler. Köprülü bizzat Ada’ya gelerek gerekli onarımı sağlar ve kendi adıyla anılan bir de cami yaptırır.

Sultan İkinci Mustafa zamanında Venediklilerin, Osmanlıların Avusturya ile savaş halinde olmalarından yararlanarak, Çanakkale Boğazına yüklenmeleri tekrar bir Osmanlı-Venedik savaşına sebep olmuştur. Ki, 1697 yazındaki bu savaş Bozcaada Deniz Savaşı olarak bilinir. Kaptanıderya Mezomorto Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı donanması Venediklileri Mora’ya doğru kaçmaya mecbur bırakır.
1768-1812 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Çeşme’deki Türk Donanmasını yakan Ruslar bir ara Ege Denizine hakim olurlar ve Limni Adası ile birlikte Bozcaada’yı işgal ederler. Fakat Cezayirli Gazi hasan Paşa adaları geri alır.

1806-1812 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Bozcaada önlerine gelerek Boğazı kuşatan ve Seydi Ali Paşa’nın hücumundan sonra tutunamayan Rus Donanması geri çekilir. Bundan sonra Sultan İkinci Mahmut devrinde (1809-1839) Bozcaada ve kalesi yeniden onarılır. Bozcaada Muhafızlığı ihdas edilir.ve yönetimi paşa ünvanlı komutanlara verilir.

Balkan Savaşı sırasında Yunanlılar, 1912 sonlarına doğru önce Gökçeda, bir hafta sonra da Bozcaada’yı işgal ederler. Birinci ve ikinci Balkan Savaşı bittikten sonra 1913 yılında Yunanlılarla yapılan Atina Andlaşmasında Osmanlı devleti, Avrupa devletlerinin Ege Adaları hakkındaki kararlarının kabul etmez, bu konudaki müzakereler tamamlanmadan Birinci Dünya savaşı çıkar ve Adalar sorunu ancak Lozan Andlaşmasıyla çözümlenir.Bu süre içersinde (1912-1913) Bozcaada ve imroz Yunanlıların elinde kalır. Kurtuluş Savaşına katılmadıkları gibi, üstelik Çanakkale Savaşları sırasında İngiliz ve Fransız’larca üs olarak kullanılırlar.Balkan Savaşından Lozan Barışına kadar çok sıkıntılı ve karanlık günler geçiren Bozcaada 20 Eylül 1923 Perşembe günü Hızır Reis Gambotu ile gelen Türk İdareci ve emniyet kuvvetlerince devralınır.

Çanakkale : Biga İlçesi


Biga İlçemizin Tarihi : 
Anna Komen’in (12.Yüzyıl) Pigas (Menbalar ) adı ile andığı bu ilçe , eski Pegai’nin yerine kurulmuştur.(Pegai lügat anlamı ile Yunanca pınar demektir.) Yukarı Kocabaş Çayı kısmında dar bir boğazı andıran vadiye “Boğaz Şehri ” de denir. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender tarafından Makedonya Kırallığına katılan Biga, daha sonra Bizansların eline geçmiştir. M.Ö. 334 yılında İskender öncü kuvvetlerini, Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısında kurmuş oldukları Köprübaşı sayesinde kayıp vermeksizin Anadolu’ya geçirmiştir.

Anna Komen’in (12.Yüzyıl) Pigas (Menbalar ) adı ile andığı bu ilçe , eski Pegai’nin yerine kurulmuştur.(Pegai lügat anlamı ile Yunanca pınar demektir.) Yukarı Kocabaş Çayı kısmında dar bir boğazı andıran vadiye “Boğaz Şehri ” de denir. M.Ö. 334 yılında Büyük İskender tarafından Makedonya Kırallığına katılan Biga, daha sonra Bizansların eline geçmiştir. M.Ö. 334 yılında İskender öncü kuvvetlerini, Çanakkale Boğazı’nın Anadolu kıyısında kurmuş oldukları Köprübaşı sayesinde kayıp vermeksizin Anadolu’ya geçirmiştir.

 Pers Donanması düşman ordusunun Boğazı geçmesini önlemek için hiçbir teşebbüste bulunmamıştır. Mekedonya ordusu Pers ordusu ile Granikos (Biga Çayı) kenarında karşılaşmışlardır.
Sağ kanattaki süvarilerin başında bulunan İskender’in taarruza geçmesi ve başarı sağlaması, muharebenin Mekedonyalılar tarafından kazanılmasını sağlamıştır. (MÖ.334) Bu başarıi Anadolunun batı ve güney kıyılarındaki başlıca limanların İskender’in eline geçmesine yol açmıştır.

Biga daha sonraki dönemde Bizansızların eline eline geçerek bayındır bir belde olmuştur. 14. yüzyıl başlarında Bizansız İmparatoru ikinci Androkinos Püleoleg Türklere karşı şehiri korumak üzere bir nevi paralı asker olan Katalanlar’ı bu bölgeye yerleştirmiştir. Bir süre sonra Bizans İmparatorunu dinlemeyen Katollanlar bu bölgeyi kendileri idare etmeye başlamışlardır.

Daha sonra Orhan Gazi Karaboğa adındaki bir komutanı bu şehrin alınması için görevlendirmiş olup bu komutan 1364 yılında şehri Osmanlı toraklarına katmasıyla ” Biga” adını almıştır.
Biga’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Balıkesir Mıntıka Komutanı Kazım Bey’in (Kazım ÖZALP) emirleri ile 10 Eylül 1335 (1919 ) de Müftü Hamdibey Başkanlığında (Üyeler : Hacı Zakir Efendi, Mehmet Ağa, Hafız Abdullah, Hüseyin Bey, Dızman Ahmet Ağa) kurulmuştur. İzmir, Balıkesir, Bursa ve Biga yörelerinin Yunanlıların işgal ve idaresine geçtiğine dair Biga Yunan İşgal Komutanı Konstantin’den 1921 yılında bir ferman alınmış ve bu ferman eski belediye binasından Yunan İşgal Komutanı ve Belediye Başkanı bulunduğu halde belediye katibi Arap Zeki halka okumuştur.

Biga Milli Mücadele yıllarında Anzavur İsyanı gibi bir çok kanlı olaylara sahne olmuş ve çeteler türemiştir. Bu çetelerden en meşhur Kara Hasan çetesidir. (tahminen 300 kişilik bir kuvveti vardı.)Milli Mücadele yıllarında Biga bazen Anzavur kuvvetlerine bazen de Milli Kuvvetlerin eline geçmiştir. Anzavur kuvvetleri kenti işgal ederken Edremit Kaymakamı Hamdi Bey’i Arkadaşı Kani Bey’i Jandarma Komutanı İsmail Hakkı Beyi ve bir çok jandarma erlerini şehit ederek girmişlerdir. (Bu Milli Mücadele Kahramanları bugün Namazgah mevkiindeki şehitlikte yatmaktadırlar.

Anzavur İngilizlerle görüşmek üzere Karabiga’ya giderken Yeniçiftlik’li Mehmet Efe ve Çingene ali tarafından vurulmuş böylece Biga ve civarı Anzavurdan kurtarılmıştır.
Türk Ordusunun Teşkilatlanması, İnönü ve Sakarya Zaferlerinden sonra işgal orduları bozulup Anadolu’dan kaçmaya başlayınca Biga’daki Yunan İşgal Komutanı Bandırma’ya çekilmiş ilk defa Milis Kuvvetleri Biga’ya ve arkasından da Ordu Birlikleri şehre girerek 18 Eylül 1922′ de işgal ordularının zulmünden kurtarılmıştır.

Osmanlı Devleti dönemlerinde Sancak Merkezliği yapan Biga Cumhuriyetin ilanından sonra İlçe merkezi olmuş ve Çanakkale iline bağlanmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında geniş bir idari alana sahip olan İlçe kendisine bağlı bulunan Yenice Bucağının 1945, Çan bucağının da 1949 yılında İlçe Merkezine dönüşmüştür.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Çanakkale Bayramiç İlçesi



Çanakkale İlinin güneyinde yer alan Bayramiç İlçesi, Güneyde Balıkesir İli, Edremit İlçesi ve Ayvacık İlçesi, Doğuda Çan İlçesi ve Yenice İlçesi, Batıda Ezine İlçesi ve Kuzeyde Çanakkale İli ile çevrilidir. Yüzölçümü: İlçenin yüzölçümü 1275 Km2’dir. Rakım 76 metredir. Bu yüzölçümünün arazi dağılışı ise şu şekildedir.
Çanakkale İlinin güneyinde yer alan Bayramiç İlçesi, Güneyde Balıkesir İli, Edremit İlçesi ve Ayvacık İlçesi, Doğuda Çan İlçesi ve Yenice İlçesi, Batıda Ezine İlçesi ve Kuzeyde Çanakkale İli ile çevrilidir. Yüzölçümü: İlçenin yüzölçümü 1275 Km2’dir. Rakım 76 metredir. Bu yüzölçümünün arazi dağılışı ise şu şekildedir.

Çanakkale İlinin güneyinde yer alan Bayramiç İlçesi, Güneyde Balıkesir İli, Edremit İlçesi ve Ayvacık İlçesi, Doğuda Çan İlçesi ve Yenice İlçesi, Batıda Ezine İlçesi ve Kuzeyde Çanakkale İli ile çevrilidir. Yüzölçümü: İlçenin yüzölçümü 1275 Km2’dir. Rakım 76 metredir. Bu yüzölçümünün arazi dağılışı ise şu şekildedir. Arazi Yapısı: Doğal Coğrafya: Bayramiç İlçesi Çanakkale İli’nin güneyinde, Marmara Bölgesinin güney batısında yer almaktadır. Bayramiç genellikle dağ ve tepelerle kaplıdır. İlçenin en yüksek dağı olan Kazdağı Güney doğuda yer alıp, doğuda Kazdağı’nın uzantısı olan Katran Dağları,batıda Dede Dağı ve Çaldağ ile kuzeyde Aladağ serisinden Kayalı Dağ vardır. 1767 Metre yüksekliği ile Kazdağı Çanakkale İli’nde birinci sırayı teşkil etmektedir. Bunu sırayla batıda Dede Dağı (765) M. ve Çaldağ (540)m ile Kuzeyde Aladağ serisinden Kayalı Dağ (877) m. takip etmektedir. Kazdağı’ndan çıkan akarsuların beslediği Menderes Çayı’nın geniş taban vadisi içinde Oluşturduğu Bayramiç-Ezine ovası geniş ve kalın birikinti tabakası (Alüvyon) ile örtülü olup, her türlü tarıma elverişlidir.

Eski zaman arazisi olarak Kazdağı’nı gösterebiliriz. Killi, Kalkerli, Kireçli ve Demirli kırmızı topraklar bulunmaktadır. Kazdağı yöreleri Kristal, Kist, Granit ve her türlü Başkalaşmış kütlelerle kaplıdır. II. Zaman yereyleri mermerleşmiş kalkerlerden Kum, Taş, Kil ve Kistlerden oluşur. Bu yüzden buralardan Kireç Taşı çıkarılır. Çinko, Demir ve Mermer gibi II. Zaman madenleri de vardır.

İlçenin en önemli Akarsuyu; Kazdağı’ nın Ayazma denilen yerinden çıkan Evciler Deresi ile Çırpılar ve Karaköy Köylerinden gelen derelerin birleşmesi ile meydana gelen Menderes Çayıdır. Akarsu, Kasabanın içinden geçerek Bayramiç-Ezine ovasından akar, Ezine’de Akçin Çayı ile birleşir ve Karanlık Limanda denize dökülür. Uzunluğu 110 Km. dır. İlçe arazisinin sulanmasında bu çaydan geniş ölçüde yararlanılır. Menderes Çayı üzerine 1986 yılında yapımına başlanılan Bayramiç Barajı inşaatı tamamlanmış olup, Sulama Kanalları çalışmaları halen devam etmektedir. Bitki Örtüsü İlçenin doğal bitki örtüsü olan ormanlar toprakların % 63,16 sını oluşturur. Bu orana kültür dışı arazilerde girmektedir. Gerçek ormanlık alanlar % 56,20 oranındadır. Ormanlarda karışık cins ağaç toplulukları bulunur. İlçemiz ormanlarında yayvan ve iğne yapraklı bitkiler olan; Kızılçam, Karaçam, Meşe, Yabani Erik, Ahlat, Kestane, Kayın, Çınar, Ihlamur gibi ağaçlar bu topluluğun belirgin bitkileridir. Yetiştirilen bitki türlerinden ise; Elma, Zeytin, Armut, Badem, Şeftali çoğunlukta olanlardır. İklim Coğrafi bakımından ilçe iklimi Marmara İklim bölgesine girer. Yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlı ve Akdeniz İklimine göre soğuk geçer. Yıllık toplam yağış 472 mm. dır. En fazla yağış 103,4 mm. ile Aralık ayında, en düşük yağış 0,7 mm. ile Şubat ayındadır. Genellikle Temmuz, Ağustos ve Eylül Ayları yağışsız geçmektedir.

Çanakkale : Ayvacık İlçesi


Doğal güzellikleri, taş evleriyle ülkemizde ve dünyada ün yapmış küçük bir kent Ayvacık. On altıncı yüzyıl başlarında yerleşimin başladığı bu topraklarda, dünyanın ilk felsefe okulunun kurulduğu, yüzyıllar boyu bir çok medeniyete ev sahipliği yapıldığı bilinmektedir.“Organik Kültürler Diyarı”olarak hafızalara kazınan Ayvacık, sahip olduğu doğal güzellikleriyle yüzyıllar boyu dikkatleri üzerine toplamıştır. Turizm, tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan yerli halkın sıcaklığı ve misafirperverliği şirin ilçeye geldiğiniz ilk andan itibaren fark edilebilmektedir.
Doğal güzellikleri, taş evleriyle ülkemizde ve dünyada ün yapmış küçük bir kent Ayvacık. On altıncı yüzyıl başlarında yerleşimin başladığı bu topraklarda, dünyanın ilk felsefe okulunun kurulduğu, yüzyıllar boyu bir çok medeniyete ev sahipliği yapıldığı bilinmektedir.“Organik Kültürler Diyarı”olarak hafızalara kazınan Ayvacık, sahip olduğu doğal güzellikleriyle yüzyıllar boyu dikkatleri üzerine toplamıştır. Turizm, tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan yerli halkın sıcaklığı ve misafirperverliği şirin ilçeye geldiğiniz ilk andan itibaren fark edilebilmektedir.

Doğal güzellikleri, taş evleriyle ülkemizde ve dünyada ün yapmış küçük bir kent Ayvacık. On altıncı yüzyıl başlarında yerleşimin başladığı bu topraklarda, dünyanın ilk felsefe okulunun kurulduğu, yüzyıllar boyu bir çok medeniyete ev sahipliği yapıldığı bilinmektedir.“Organik Kültürler Diyarı”olarak hafızalara kazınan Ayvacık, sahip olduğu doğal güzellikleriyle yüzyıllar boyu dikkatleri üzerine toplamıştır. Turizm, tarım ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan yerli halkın sıcaklığı ve misafirperverliği şirin ilçeye geldiğiniz ilk andan itibaren fark edilebilmektedir

Coğrafi ve Tarihi Özellikleri 
Ayvacık, sırtını Antik dönemlerin efsaneleriyle beslenen İda Dağı'na (Kazdağı) dayayan; yüzünü birçok efsanenin doğuşuna kaynaklık eden Ege Denizi'ne çeviren yeşilin ve mavinin en güzel tonlarının yaşandığı bir kavşaktır.

Asya'nın ve elbetteki,Anadolu'nun en uç noktası olan Bababurnu ilçe sınırları içindedir. Bababurnu'ndan Midilli Adası yalnızca 4 mildir.İlçenin 78 km' lik uzun bir sahil şeridi vardır. İlçenin yüzölçümü 874 km² dir. Denizden yüksekliği 270 m olan volkanik bir plato üzerinde bulunan ilçe, arazi yapısı bakımından dağlık ve tepeliktir. İlçenin en büyük ovası 30 km² ile Tuzla Ovası'dır. Bunu Kösedere ve Babakale Ovaları izler.
Ayvacık ilçesine bağlı 64 köy ve 2 belde bulunmaktadır. İlçe genelinin nüfusu 30640' tır. Yöre halkı, oldukça zengin bir kültür yapısına sahiptir. Her ikisi de Oğuz kökenli Yörük ve Türkmen köylerinde, kendilerine özgü kültürel farklılıklar yaşanmaya devam etmektedir. Ayvacık köyleri, bulundukları mevkilere göre; kuzey tarafına düşen Kaz Dağı eteklerindeki orman köyleri Dere kolu ; güneydoğusuna ,- Küçükkuyu istikametine- düşen köyler Yalı kolu ve güney batısında - Baba Burnu yönünde- bulunan köylerimiz ise, Kıran kolu olarak adlandırılmıştır. Dere kolu köyleri çoğunlukla orman işleriyle ve hayvancılıkla geçimini sağlar. Yalı kolu ise, zeytinciliğin miktar ve kalite olarak yüksek olduğu bölgemizdir. Kıran kolu adından da anlaşıldığı üzere Türkiye ortalamasının çok altında yağış alması sebebiyle ziraata elverişli değildir. Bu köylerimizde küçükbaş hayvancılık ve halıcılık en önemli üretim alanıdır. Yaz ayları geldiğinde Kaz Dağları'na olan göç halen sürmektedir.

Yapımı devam eden Ayvacık barajının ve sulama kanallarının bitmesiyle birlikte yöremizde sulanabilen alan genişleyecek ve uğraşılan zirai konular miktar ve cins itibariyle artış gösterecektir. Dağları denize paralel olarak uzanmakta ve sahil şeridinde olağanüstü güzel koylar birbirini izlemektedir. Son yıllarda yoğun ilgi gören bu koylar, turizm için cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır.Ekolojik dengeler korunarak turizme açılan bu bölgelerimiz, Ayvacık halkının geleceğinin sigortasıdır. Turizmin yanı sıra zeytincilik ve zeytinyağı üretimi, halı dokumacılığı, odun kömürü, peynir ve hayvancılık önemli gelir kaynakları arasındadır.
Ayvacık ilçesinin Edremit Körfezi'ne bakan güney kıyısı Akdeniz ikliminin etkisini gösterirken, iç kısımlara gidildikçe Marmara ikliminin etkisi artmaktadır.

Rivayete göre; Kızılcatuzla kazasına bağlı 15-20 hanelik küçük bir yerleşim yeri olan Ayvalıoba'nın Dere Mahallesinden 1514 yılında Türkmen Safavi İmparatoru Şah İsmail le yapılan Çaldıran Savaşı'na katılan ve ismini bilmediğimiz bir delikanlı, zaferden sonra Osmanlı Ordusu'yla Güney Azerbaycan'ın başkenti ve Yoğun Kızılbaş Türkmen Nufusun yaşadığı Tebriz'e gider. Tebriz'de Kızıl tuğlalardan yapılmış bir han avlusunda dinlenirken hanın sahibesi olan Tebriz'li Ümmühan Hatun ile tanışır. Zengin bir dul olan Tebriz'li Ümmühan Hatun, askerde ölen kocasına çok benzettiği Ayvalıobalı adsız kahramanla evlenerek oradaki bütün mal varlığını satar ve kasabamıza gelip yerleşir.

Ayvalıoba'ya yerleşen Ümmühan Hatun ve eşi, ilk iş olarak çevredeki Küplü, Doğanlar, Garipçeler, Tekke ve Çaltı obalarını dolaşarak buralarda yaşayanları Ayvalıoba'ya davet etmişler ve bu obaları kaynaştırıp bütünleştirmişlerdir. Ümmühan Hatun, bu sürede köyünün kasaba olmasını sağlamış ve burada beraberinde getirdiği para ile kendi adını verdiği, bugün yeniden yapılmış olan "Ümmühan Hatun" camiini yaptırmıştır. Daha sonra, yaklaşık 10 km mesafeden kasabasına su getirmiş, bir de hamam yaptırarak yerleşen obalara rahat bir ortam sağlamıştır. Daha önceleri Kızılcatula olan kasabanın ismi geçen yüzyılın başlarında AYVACIK olarak değiştirilmiştir.

İlçemiz, ilkçağlardan bu yana çeşitli kavimler tarafından yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.Bölgede yaşayan ilk toplulukların Mysyalılar ile Luviler olduğu sanılmaktadır. Ardından Hititler, Lidyalılar ve Persler'in hakimiyetine girmiştir.M.Ö. 334'te Büyük İskender'in aldığı bu bölge, onun ölümüyle Bergama Krallığı'na bağlanmış, daha sonraları ise , Roma ve Bizans idaresine girmiştir.

Selçuklu Beyleri'nden Emir Çaka Bey bugünkü Ayvacıklıların ataları sayılan pek çok Oğuz, Türkmen boyunu (Ahmetli, Çetmi(Çepni), Nusratlı,Karakeçeli, Bektaş, Balabanlı, Kızılkeçeli...vb.) bölgeye yerleştirmiştir. Bu boylar, Haçlı Seferleri sırasında bölgeden geçen Haçlı ordularına karşı koy-muşlardır. 1296'da Balıkesir'i başkent yaparak beyliğini kuran Çaka Bey Bayramiç, Ezine ve Ayvacık civarını da topraklarına kattı. Karesi Bey'in ölümünden sonra başlayan taht kavgalarından faydalanan Osmanlılar, I. Murat zamanında Ayvacık bölgesini alarak yarım asır süren Karesi hakimiyetine son vermişlerdir. Karesi Bey'in kurduğu Kızılcatuzla kazası I. Murat devrinden itibaren bölgenin merkezi haline gelmiştir. Fakat ulaşım güçlüğü sebebiyle ilçe merkezi, 1876'da Ayvalıoba'ya (bugünkü Ayvacık) nakledilmiştir.

Kurtuluş Savaşı döneminde Yunanlılar, 28 Mayıs 1919'da deniz yoluyla gelerek Ayvacık'ın işgaline başladılar, 4 Temmuz 1920'de Ayvacık merkezini ele geçirdiler. Milis kuvvetleri oluşturarak direnişe geçen Ayvacıklılar, Hafız Ahmet Hamdi Efendi başkanlığında Ayvacık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurdular ( Ahmet Hamdi Efendi ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Biga Sancağı'nı temsilen katılan üç milletvekilinden biridir.). Büyük Taarruz sonrasında, 18 Eylül 1922'de kaçan Yunan birliklerini takip eden Reşat Bey komutasındaki Milli Kuvvetlerimiz, 21 Eylül 1922'de Ayvacık'ın işgaline resmen son vermişlerdir.1876'da ilçe olan Ayvacık, 1926'da Ezine'ye bağlanmış, 1928'de Milli Mücadele'ye katkılarından dolayı, tekrar müstakil ilçe haline getirilmiştir. Ayvacık ilçesi, her ne kadar Türkiye'nin ve Asya 'nın en batı noktasında bulunsa da pek çok hizmet ve ekonomik kalkınma açısından maalesef istenilen duruma erişememiştir.Ayrı ayrı uğraş alanı olarak oldukça fazla dal olmasına rağmen, bunlar küçük birer aile işletmesi olma sınırının ötesine geçememiştir

Panayır Geleneği 
Oğuz ,Türkmen ve Yörük (yörüyen Türk) boyunun Orta Asyadan bu yana göçebe kültürün getirdiği alışkanlık olan yaylacılık ve panayır geleneği halen devam eder. Her yıl 25 Mayıs'ta başlar 3 gün sürer. Hayvan pazarının yanı sıra gezici lunapark kurulur ve halı satışı da yapılmaktadır.
Ayvacık Şivesinden Örnekler 
Gıdışım: Arkadaşım yerine kullanılır.
Areklik: Ahretlik anlamında yakın arkadaşlar arasında kullanılır.
Gobak: Çam kozalağı
Dada:Çocuk
Terezlemek: Düzenlemek
Yovuz: İyi
Dingin: Zayıf
Aba:Ceket
Hışdınlamamak: Konuşmamak, ses vermeme.
Çolungur:Çam kozalağı
Dömen:Dolandırıcılık Oyunları
Aga:Abi
aba:abla

Çanakkale İlimiz


İnsanlık tarihinde büyük önem taşıyan Türkiye'nin kuzeybatısında; Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz'ın iki yanına kurulmuş benzersiz coğrafyası, binlerce yıllık tarihi zenginliği, kültürlerinde barındırarak efsanelere ve mitolojiye ev sahipliği yapmış Türkiye'nin ve Dünya'nın nadide illerinden biridir Çanakkale .

İnsanlık tarihinde büyük önem taşıyan Türkiye'nin kuzeybatısında; Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz'ın iki yanına kurulmuş benzersiz coğrafyası, binlerce yıllık tarihi zenginliği, kültürlerinde barındırarak efsanelere ve mitolojiye ev sahipliği yapmış Türkiye'nin ve Dünya'nın nadide illerinden biridir Çanakkale .

Tarih
 İnsanlık tarihinde büyük önem taşıyan Türkiye'nin kuzeybatısında; Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz'ın iki yanına kurulmuş benzersiz coğrafyası, binlerce yıllık tarihi zenginliği, kültürlerinde barındırarak efsanelere ve mitolojiye ev sahipliği yapmış Türkiye'nin ve Dünya'nın nadide illerinden biridir Çanakkale .

Çanakkale'nin doğusunda ve güneydoğusunda Balıkesir, batısında Ege Denizi, kuzeybatısında Edirne, kuzeyinde Tekirdağ ve Marmara Denizi bulunmaktadır. Eski çağlarda HELLESPONTOS ve DARDANEL olarak anılan Çanakkale M.Ö. 3200 lerden beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Boğazın en dar yerinde Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumeli yakasında Sestos dolaylarında Kilitbahir, Anadolu yakasında Abydos dolaylarında Sultaniye (Kale-i Sultaniye)ya da Çanak Kalesi adı ile anılan kaleler yaptırılmıştır. Bugünkü Çanakkale İli adını Anadolu Yakasındaki Çanak Kalesinden almıştır. Bugün bu kale Çimenlik adı ile anılmaktadır.

Ege ve Marmara Bölgesinde toprakları bulunan ilin yüzölçümü 9737 kilometrekare, kıyı uzunluğu 671 kilometredir. Kıyı uzunluğu ile ülkemizin Muğla'dan sonra ikinci ili olma özelliğini taşımaktadır. 1897 Yılında İtalyan tüccar ve konsolosu Emily Vitalis tarafından yaptırılmış kentin simgelerinden biri olan Saat Kulesi vardır. İskelenin yakınındadır. Ayvalık taşından yapılmış olan kulenin dört cephesinde de saat vardır. Kentin bir diğer simgeside olan Çanakkale Türküsünde adı geçen 1889 yılında Abdülhamit döneminde İlia Halyo tarafından yaptırılan Aynalı Çarşıdır. Çarşı hakkında pek çok şey öykülendirilir.

Erken Bronz Döneminden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki doğal boğazdan biridir. Boğaz 65 km. (35 mil) uzunluğunda genişliği 1 km ile 6 km (0.75 – 4 mil) arasında değişir. Ortalama derinliği 100 metre (328 ft.) civarındadır.

Çanakkale iklimi Konumu gereği Akdeniz ve Karadeniz iklimi arasında bir geçiş gösterir.
Çanakkale kent gezisine Çimenlik Kalesinden başlanarak Aynalı Çarşı, Havra, çarşı Caddesi, Cumhuriyet Meydanı, Halk Bahçesi, Kordon, Yalı Caddesi gibi yer ve mekanlarda dolaşılabilir.
Bol balık veren temiz sahilleri ve Helenik Mitoloji ile Türkmen efsanelerinin birbirine karıştığı; Zeus'un Troia Savaşları'nı izleyip müdahale ettiği Kaz Dağlar (İda) ; Türkiye'nin en büyük adası Gökçeada (İmroz) ve turizm merkezi Bozcaada (Tenedos) ile bir deniz ve turizm merkezidir. Üniversitesi, turizme hizmet veren nitelikli otelleri, Ege mutfak kültürünün özel lezzetleri ile günümüzde de günlük yaşamın kolay olduğu bir cennettir Çanakkale.

İzmir yolu üzerinde Çanakkale'nin en eski yerleşim izlerini barındıran dünyada bilinen en eski Tümülüslerden Dardanos Tümülüsü, Boğazın Anadolu yakasında, Çanakkale'ye 5 km uzaklıktaki Nara Kalesi, Çanakkale Deniz Savaşları sırasında büyük cesaret gösteren ve şehit olan Dardanos bataryası komutanı Üsteğmen Hasan ve Teğmen Mevsuf'un anısına yapılmış Hasan Mevsuf Şehitliği, İzmir çıkışında Çanakkale Boğazı kıyısında ve Çanakkale'nin sayfiyesi Kepez ve Kepezaltı, Kent Merkezine 14 km uzaklıkta Boğazın temiz sularında bir tatil merkezi Güzelyalı sahili Çanakkale'nin mutlaka gezilip görülmesi gereken tarihi kültürel ve turistik yerleridir. Dünya arkeoloji literatürünün önemli mekanlarından olan Troia, Nrandria, Alexandria Troas, Assos, Chryse, Lamsokos, Çanakkale il sınırı içindedir.